Dünya nüfusunu azaltma projesi: Aile tehlikede!

25.09.2023
A+
A-
Dünya nüfusunu azaltma projesi: Aile tehlikede!

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emir Kaya, günümüzde insanlık üzerine oynanan küresel şeytani oyunlara dikkat çekerek, dünyadaki cinsiyetsizleştirme projesini ve aileyi bekleyen tehlikeleri anlattı.

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (ASBÜ) Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emir Kaya, “Helake Götürülen Dünya” başlıklı makalesinde küresel elit aklın yeni dünya düzeni oluştururken ortaya koyduğu şeytani oyunlara dikkat çekti.

Kaya, “Günümüzde insanlık üzerinde birtakım şeytani oyunların oynandığını görmesek de sezebiliyoruz. “Kafirlerin tuzağı varsa Allah’ın da tuzağı var” deyip rahatlıyoruz. Fakat şunu pek hesaba katmıyoruz: İçinde yaşadığımız toplumlar Allah’ın azabına müstahak olamaz mı? Allah, şeytaniler eliyle insanlığı büyük bir tufana uğratamaz mı Ben dünyaya dair şeytani planlarla Allah’ın planının örtüştüğü kanaatindeyim. İlahi muradın kafirlerin tuzağının bir noktaya kadar başarılı olması üzerinden işleyeceğini düşünüyorum. Bilinçli bir çabamız olmadıkça güvencede olduğumuzu zannetmiyorum. Şeytani akıl, gelecek vizyonunun önemli bir ayağı olarak depopülasyonu (nüfus kırımını) planlamış görünüyor. Sünnetullah açısından bakınca da Kuran-ı Kerim’de ve hadislerde açıklanan kitlesel helak sebepleri oluşmuş görünüyor.” dedi.

Asıl Gündem Toplumların Tanrı İnsan Projesine Uyumlu Hale Getirilmesi

Avrupa’nın dünyaya uygarlık timsali olarak sunulmasının önemli bir sebebi, bireyci Avrupa’nın kitlesel boyutta daha kolay şekillendirilmesidir. Keskin inançları olan, öbekler halinde yaşayan Doğu toplumlarını şekillendirmek zordur. Derin faaliyete aykırı, kaba müdahaleler gerektirir. Bu sebeple de Doğunun geri kalmış olduğu iddia edilir. Sahiden geri kalmış yönleri olduğu için de bu propaganda işe yarar. Batılılar da Doğulular da Doğuyu geri bilir, Batıyı ileri bilir. Halbuki asıl gündem toplumların Tanrı İnsan projesine uyumlu hale getirilmesidir. Aykırı toplumlar dönüştürülmeli, bu mümkün değilse pasifize veya yok edilmelidir.

Dönüşüm için insanların kendilerini her şeyden önce birey olarak tanımlaması beklenmektedir. Bağlarından kurtulmuş, hayatı tek başına okuyup yaşayan hür insan… Şeytani aklın malzemesi olan bu fikir, ilginçtir, dinen de haklılık taşır. Allah El-Ferd’dir. İnsanı fert olarak görür, değerlendirir. Ahirette kitle yargılaması olmayacak, herkes fert statüsünde olacaktır. Özel olacaktır. Özel değerlendirilecektir.

Asıl Gündem Toplumların Tanrı İnsan Projesine Uyumlu Hale Getirilmesi

Asıl Gündem Toplumların Tanrı İnsan Projesine Uyumlu Hale Getirilmesi

Dünyaya Reset Atılması

Öyle bir zamandayız ki şeytanilerin dayandığı fikir dinin özüne uygun düşebiliyor. Dindarların hali dine ters olabiliyor. Doğu toplumlarında kitleci refleksler aşırıdır. Kitleyi vurgulayan örgüt, cemaat, ulus, devlet gibi kategoriler insanın şahsi kıymetini gölgelemektedir. Ortaya baskıcı, hastalıklı tablolar çıkmaktadır. Tanrı İnsan projesinin dayandığı atomize insan algısı ise bir yönüyle daha cazip ve haklıdır. Kuran’a göre ahirette insanlar kardeşinden, anne-babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacaktır (80/34-37). Kuran’da anlatılan bu hali günümüzde canlandıran, herkesi kişiselliği üzerinden yaşama dahil eden akıl tamamen boş ve haksız olabilir mi? Bu parlak zeka karşısında mücadele vereceklerin aklı nasıl olmalı? Bunun üzerinde uzun uzun düşünmek gerek… Şeytani aklın yenilenen tuzaklarına düşmemek için evvela halihazırda içinde olduğumuz tuzaklarından kurtulmak gerek…

Küresel hadiselere bakınca artık kritik bir noktaya gelindiğini anlıyoruz. Dinsiz ve devletsiz (etkin dinin ve devletin olmadığı) küresel düzenin kurulması için dünyaya reset atılmasına yani tufana ihtiyaç vardır. Gemiye, Nuh’a ve ona inanan azınlığa ihtiyaç vardır. Safların belirginleşmesi için öncü afetlere ihtiyaç vardır. Yüz binlerce kitap, makale, müzik klibi, film insanlığın bilincini bu milenyal dönüşüme hazırlamak içindir. Çok atıf alan iktisatçılar, felsefeciler, siyaset bilimciler… Enstitüler, think-tankler, etkinlikler… Gazeteler, TV kanalları, internet siteleri… Çok satan yazarlar, çok izlenen filmler… Ödüller, teşvikler, şöhretler… Bütün bunlar şeytani bir nakışın parçalarıdır. Eskiden böyle ince projeler Müslümanların kafasındaydı. Şimdiyse olup biteni gözlemlemekte yaya kalıyoruz.

En sıradan insanların bile kendi çaplarında entrikalara başvurduğuna şahit olmuşsunuzdur. Dünyadaki servetin %90’ı nüfusun %10’unun elinde… Nüfusun %1’i zenginliğin %50’sine sahip… Bu insanların jetlerinde viski yudumlamakla yetindiğini mi hayal ediyorsunuz? Babil kulesinin, Mısır piramitlerinin tepesine çıkmış insanların insanlık ve dünya için planlarının olduğuna şüphe yoktur. Çünkü onlar plan yapmazlarsa kule yıkılır, piramit çöker; kendileri de yerle bir olur.

Dijital Ekonomiye Geçiş

Planlanan tufandan sonra ABD’nin küresel iktidarın merkezinde olacağını zannetmiyorum. Sebepleri ayrı mevzu… Kısaca şunu söyleyebiliriz: Nasıl ki Britanya İmparatorluğu misyonunu tamamlayınca arka plana atıldıysa ABD de misyonunu tamamlayınca arka plana atılacaktır. Bunun işaretleri görülmektedir. Şu anki düzende rezerv para kabul edilen Amerikan doları %90 oranında balondur, karşılıksızdır. Ve FED hala para basmaktadır. Bu şu anlama gelir: Dijital ekonomiye geçişle birlikte Amerika kendi haline terk edilecek. Belki de iktisaden çökecek. Küresel kriz zirveye ulaştığında elinde altın-gümüş değil de dolar-euro gibi sembolik paralar olan halklar fakirliğe uyanacak. Bunun tarihte örnekleri vardır.

ABD yeni dünya düzenine geçişte başrol olabilir fakat ABD’nin kuruluş felsefesi yeni dünya düzenine uygun değildir. Yeni dünya düzeninde şimdiki türde liberalizme ve eleştirel bireyselliğe yer yoktur. Regülasyonlar öne çıkacaktır. Tarihin sonu gelmiş sayılacak, düzen artık kaostan üretilmeyecektir. Düzen, düzenden çıkacaktır. Gelişim için sosyal ve siyasi diyalektiklere ihtiyaç duyulmayacaktır. İtaat ettirilen, kalıplar içinde zengin ve mutlu edilen, farklılıkların yüzeysel olduğu bir insanlık hedeflenmektedir. Dikkatinizi çekerim: İnsanlar baskılandıklarını değil, imtiyazlı olduklarını hissedecektir. Buna şu an dünyadaki en yakın model Singapur’dur. Altı milyonluk Singapur’da halk refah içindedir, eğitimlidir, dünyevidir, apolitiktir. Singapur demokrasi değildir. Kontrollü mutluluk ülkesidir. Dünyanın devasa bir Singapur olması nasıl olurdu?

Böyle bir vizyonun önündeki en büyük engel nüfustur. Sekiz milyar nüfusla sürdürülebilir zenginlik ve kaliteli yaşam mümkün değildir. Çünkü kaynakların büyük bir kısmını hantal ve muzır kitleler tüketmektedir. Teknoloji geliştikçe çoğu insanın basit işgücü olarak bile değeri olmayacaktır. Yok olması daha yararlıdır.

Aile Mefhumunu Değiştirme

Aile Mefhumunu Değiştirme

Aile Mefhumunu Değiştirme

Darwinizm ve Malthusçuluk gibi akımlar nüfusu azaltmanın felsefi altyapısı oluşturmuştur. İş, o felsefenin pratiğe geçirilmesidir. Darwin’in fikri; zayıfların yok olması, hayatta kalan güçlülerin insan ırkını ileri taşımasıdır. Malthus ise doğum kontrolü, kıtlık, savaş gibi nüfus planlama yollarından bahseder.

Doğum kontrolü nispeten yumuşak bir yöntem olarak uygulanagelmektedir. Kadın-Erkek farklılıklarını ortadan kaldırma, cinsiyetsizleştirme, LGBT kampanyaları, aile mefhumunu değiştirme hem nüfus planlamasına yarar hem de kutsalsızlaştırma işlevi görür. Kutsalsız insanın küresel düzene entegre edilmesi kolaydır.

Kutsalsızlığın taşıyıcısı olan septik, demokratik, liberal fikirler teşvik edilir. İnsan hakkı ve hürriyet olarak pazarlanır. Sahiden de demokratik liberal fikirler çok güzeldir, çok da haklıdır. Fakat bir yönüyle de kutsalsızlaştırmanın, toplumları çözmenin mecrasıdır. Ne demiştik? Şeytani akıl haklılık üzerine kuruludur. Ne kadar dindar ve fedakar olursanız olun en az şeytaniler kadar haklı olmadıkça, onlar kadar ikna edici ve cazip olmadıkça sonuç alamazsınız. Maalesef Müslümanlar olarak ince fikirler, ince haklılıklar üretemedik. Kaba haklılıklarla, kaba yöntemlerle yol almaya çalışıyoruz.

Nüfus Kontrolü ve Salgın Hastalıklar

Nüfus kontrolü için bir diğer yöntem salgın hastalıklardır: Hem nüfusu azaltırsınız hem de toplumsal psikolojiyi şekillendirirsiniz. HIV örneğinde olduğu gibi zaman zaman bu doğrultuda virüs üretimi yapılmakta, türlü hikayeler uydurulmaktadır. Bu hikayeler o kadar gerçekçidir ki inkar ederseniz siz gülünç duruma düşersiniz; hatta virüs kapabilir, ölebilirsiniz. Zira hikayeler şeytani aklın ‘gerçeklik üzerine kurma’ stratejisine uygun olarak hayata geçirilir, tamamen yalan olarak işlemez.

Kimisi salgın hastalıkların tarihte de görüldüğünü, yeni bir şey olmadığını söylüyor. Doğrudur. Fakat hastalık yayarak zafer kazanmak da bir o kadar kadim bir taktiktir. Mesela İspanyollar Amerika’ya geldiklerinde yerli halka ölmüş çiçek hastalarının kıyafetlerini dağıtarak onları yok ettiler. Tatarlar vebadan ölenleri mancınıkla düşmana atarlardı. Su kaynaklarına ölü insan ve hayvan atılması da eski bir taktiktir. Biyolojik silah yeni bir buluş değildir. Bu zamanın küresel biyolojik silahı da zamana uygun olarak son derece latif, nafiz ve manipülatif olmalıdır. Amaç yok etmekten de öte zihin dönüşümü ise Korona virüsü mükemmel bir araç olmuştur. Bir geçiş projesi olarak tasarlanmıştır ve kusursuz işlemektedir. Bununla beraber, salgın hastalıkla mücadele süreçleri ulus devletleri güçlendirebileceği için Korona virüsü dünyayı dönüştürme işlevini bir noktada yitirecek ve gündemden düşecektir.

Küresel Operasyon

Gelelim asıl izlenecek yola… Savaş… Bugünkü koşullarda dünya nüfusunu birkaç günde sıfırlamak mümkündür, nükleer silahlar sayesinde. Şeytani aklın asıl silahı da bu olacaktır. Görünürde birbirine düşman olan ABD, Rusya, Çin, Avrupa, Hindistan, Pakistan.. tek bir el tarafından kolaylıkla nükleer savaşa itilebilir. Bu ihtimali görmek için dünyada iki yüzyıldır derin iktidarın devletlerde değil, devlet ötesi kapital sahiplerinde olduğunu fark etmek gerekiyor. Devletlere biçilen rollerin farklı olması bizi yanıltmasın. Aslında hepsi aynı küresel vizyona tabidir, tabi olmak zorunda bırakılmıştır. Yarın hepsi ortak bir nüfus kırımı projesinde rol alabilirler. Gariban halklar da düşmanla savaşıldığını zanneder.

Uzun sözün kısası; kısmen haklı anlayışlara dayanan şeytani aklın vizyonunda dünyayı önce büyük oranda insansızlaştırıp ferahlatmak, sonra da cennete çevirmek vardır. Büyük bir kesim muhtemelen nükleer tufanda yok edilecek ve kurtarıcılar müreffeh bir dünya kuracaktır. O dünyanın sakinleri uyumlu ve mutlu olacaktır.

Böylesi küresel bir operasyonu gerçekleştirmedikçe insan tanrılaşmış sayılamaz. Çünkü Tanrı en olağanüstü hale karar veren en yüksek iktidardır. En olağanüstü hal ise küresel çapta insan kıyımıdır. Tanrı İnsan vizyonu böyle büyük bir yıkıma imza atarak zirveye çıkacaktır. Planlanan budur. İşin enteresan yanı; dini öğretiler de büyük çaplı bir yıkımın yaklaştığını gösteriyor. Acaba insanlık şeytani ve rahmani güçlerin uzlaşısı altında helake mi gidiyor?

Yazının tamamını okumak için tıklayın!

Kaynak: Doç. Dr. Emir Kaya

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.