Moda ve Medya Kıskacında Kaybolan Çocuk Mahremiyeti

Moda, medya ve dijital kültür, çocukları “küçük yetişkinlere” dönüştürüyor. Peki bu süreçte ebeveynler gerçekten koruyucu mu, yoksa farkında olmadan taşıyıcı mı?
Son yıllarda çocuk modasında yaşanan değişim, sadece kıyafet tercihlerinden ibaret kalmayıp çocukların kimlik gelişimi ve mahremiyet algısını da doğrudan etkileyen önemli bir toplumsal konu haline geldi. Çocuk reyonlarında yetişkin modasını andıran kıyafetlerin artması, çocukların erken yaşta “yetişkinleşme” baskısı hissetmesine ve mahremiyet duygularının zayıflamasına yol açıyor. Bu süreçte bazı aileler çocuklarına uygun giysi bulmakta zorlanırken, bazı aileler ise medya ve toplumsal normların baskısıyla bu durumun giderek normalleştiğini fark ediyor.
Çocukları Tüketim Nesnesine Dönüştüren Moda Tuzağı!
2011 yılında Psikoloji Profesörü Sarah Murnen ve ekibi tarafından yayımlanan Too Much, Too Soon? Children, ‘Sexualization’ and Consumer Culture adlı araştırma makalesinde, çocuklara yönelik üretilen kıyafetlerin çoğunun doğrudan yetişkin modasından esinlendiği belirtilmiştir. Bu durumun, çocukların erken yaşta “yetişkin gibi görünme” arzusunu pekiştirdiği ve mahremiyet algılarını zayıflattığı sonucuna varılmıştır.
Özellikle ergenlik öncesi yaş grubuna sunulan mini etekler, crop-top’lar, dar kesimli ve düşük bel pantolonlar, iç çamaşırları ve makyaj ürünleri, aslında yetişkin kadınlara hitap eden parçaların çocuk bedeniyle yeniden üretilmiş versiyonlarıdır. Bazı makyaj ürünlerinin oyuncak formatında sunulması, bu ürünlerin çocuk dünyasına “oyun” kisvesiyle dahil edilmesini kolaylaştırmakta ve meşrulaştırmaktadır.
Bu durumu somut verilerle gözler önüne seren Sexy Clothes – Too Much, Too Young adlı 2011 tarihli araştırma, ABD’deki 15 popüler perakende mağazasında satılan genç kız çocuk kıyafetlerinin %31’inin cinsel çağrışım taşıdığını ortaya koymuştur. Bu kıyafetlerin %86’sı hem çocuksu detaylar hem de vücut hatlarını belirginleştiren kesimleri aynı anda barındırmaktadır. Tween (çocukluk ile ergenlik arası) yaş grubuna hitap eden mağazalarda ise bu oran %72’ye kadar yükselmektedir. Bu veriler, çocuk modasının yetişkin tüketim kültürüne adaptasyonunun sadece estetik bir tercih olmadığını, çocukların bedenleri ve kimlikleri üzerinden yürütülen sistematik bir cinselleştirme sürecinin parçası olduğunu açıkça göstermektedir. Çocuk yaşta “kadın gibi giydirilmek”, kız çocuklarının toplumda değersizleştirilmesine, “kadınlaştırma baskısına” dönüşüyor. Moda ve piyasa baskısı, ebeveynleri de bu sürecin parçası haline getiriyor; aile farkında olmadan kız çocuklarının kadınlaştırmasına katkı sunuluyor.
“Mini Yetişkin” Baskısı Altında Ezilen Mahremiyet: Aileler Koruyucu mu, Taşıyıcı mı?
Moda ve medya endüstrisi çocukları erken yaşta yetişkinleştirirken, bu sürecin ilerlemesinde ailelerin rolü azımsanmayacak düzeydedir. Çocuklara yönelik yetişkin tarz kıyafetlerin sadece piyasa baskısıyla değil, ebeveynlerin bilinçli ya da bilinçsiz tercihleriyle satın alınıp çocuklara giydirilmesi, bu süreci onların da benimsediğini göstermektedir.
Sexy Clothes – Too Much, Too Young adlı araştırma, ebeveynlerin bu tür kıyafetlere karşı zaman zaman rahatsızlık duysalar da sosyal çevre baskısı, arkadaş etkisi ve ekonomik nedenlerle çoğu zaman sessiz kaldıklarını ortaya koymaktadır. Özellikle 8–12 yaş aralığındaki “tween” grubunda, ebeveynlerin çocuklarının giyim tercihlerini sınırlandırmakta zorlandığı ve bu zorluğun, çocuğun sosyal uyumu ya da ebeveynle duygusal bağı zedelenmemesi için çoğunlukla geri adımla sonuçlandığı vurgulanmaktadır.
Dijital medya çağında ise çocukların mahremiyetini tehdit eden en büyük unsurlardan biri yine ebeveynlerin kendisi olabilmektedir. More Skin, More Likes! Measuring Child Exposure and User Engagement on TikTok başlıklı çalışmaya göre, TikTok içeriklerinin yaklaşık %17’sinde çocuklar yer almakta ve bu içeriklerin büyük çoğunluğu çocuklar tarafından değil, ebeveynleri tarafından platforma yüklenmektedir. Algoritmalar daha fazla etkileşim alan içerikleri öne çıkardığı için açık kıyafetli çocuk videoları daha görünür hâle gelmekte; bu durum çocukların kıyafet tercihlerinin dolaylı olarak “ödüllendirilmesine” ve mahremiyet bilincinin zedelenmesine yol açmaktadır.
Bu durum, çocukların bedenlerinin dijital mecralarda metalaşmasına neden olmaktadır. Etkileşim uğruna çocukların görünürlüğünü artıran ebeveynler, farkında olmadan mahremiyet sınırlarını ihlal etmekte, çocuklarının kıyafet ve poz seçimlerini sosyal medya algoritmalarına göre şekillendirmektedir. Böylece, ebeveynler yalnızca tüketici değil, aynı zamanda bu sürecin üreticisi ve taşıyıcısı hâline gelmektedir.
Ebeveynler Gerektiğinde Çocuğa “Hayır” Diyebilmeli!
Buna ek olarak, Children, Sexualization and Consumer Culture adlı çalışmada da ebeveynlerin “moda baskısı” karşısında direnç gösteremedikleri ve çocuğun taleplerini “bireysel ifade özgürlüğü” kisvesi altında kabul ettikleri, böylece ticari ve kültürel yönlendirmelere açık hâle geldikleri belirtilmiştir. Artık “çocuk gibi giyinmek” küçültücü, “yetişkin gibi giyinmek” ise özenilecek bir şey olarak görülmektedir.
Sonuç olarak, aileler çoğu zaman çocuklarını koruduklarını düşünürken, aslında farkında olmadan onları dijital görünürlük, moda baskısı ve cinsel çağrışımlı tüketim kültürüyle iç içe bir dünyaya itmektedir. Bu da çocukluk döneminin sağlıklı gelişimi açısından büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Aileler, çocuğun mahremiyetini korumakla yükümlüdür. Ebeveynler çocuğa “hayır” diyebilmeli, gerektiğinde popüler kültürle değil, değer temelli tutarlılıkla hareket etmelidir. Unutulmamalıdır ki çocuk “görünür” olmayı seçebilir ama bu seçimin sonuçlarını henüz kavrayacak yaşta değildir.
Editör: Gamze Annak