Dijital Çağda Dikkat Eksikliği: Ebeveynlerin Kırılma Noktası

26.11.2025
A+
A-
Dijital Çağda Dikkat Eksikliği: Ebeveynlerin Kırılma Noktası

Çocuğunuzun dikkatinin bir kelebek gibi saniyeler içinde konup göçtüğünü mü hissediyorsunuz? Yalnız değilsiniz. Peki, bu gerçekten yeni neslin bir “arızası” mı, yoksa hepimizin içinde bulunduğu dijital fırtınanın bir sonucu mu? Çocuk Gelişim Uzmanı Reyhan Turan Karaer, dijital çağda dikkat eksikliği ve ebeveynlerin bilinçli olması gereken hususları Aile Gazetesi’ne yazdı.

Evdeki “Görünmez Misafir” Neden Odaklanamıyoruz?

Evin içinde o sahneyi gözünüzde canlandırın; Akşam yemeği, çocuğunuzun tabağındaki yemekle ilgisizce oynarken gözleri, kenarda duran kapalı tablete kilitlenmiş. Ona gününün nasıl geçtiğini soruyorsunuz gözlerini kaçırarak “İyi” diyor. Üçüncü kez seslendiğinizde, sanki derin bir uykudan uyanmış gibi irkiliyor.

Ya da şu sahneyi hayal edin: Önemli bir iş yapmaya çalışıyorsunuz, ancak beş dakika içinde telefonunuz üç kez titriyor; biri sosyal medyadan bildirim, biri önemsiz bir reklam, diğeri acil olmayan bir mesaj. Her seferinde beyniniz “bölün!” komutu alıyor ve cümlenizin başına dönmek zorunda kalıyorsunuz. Günün sonunda hissettiğiniz şey: Zihinsel bir yorgunluk ve “hiçbir şeyi tam olarak bitirememişlik” hissi.

Eğer bu sahneler size tanıdık geliyorsa, evinizde bir “görünmez misafir” var demektir. O misafirin adı: “Yaygınlaşan dikkat dağınıklığı” Son yıllarda, öğretmen odalarından ebeveyn sohbetlerine kadar her yerde aynı fısıltıyı duyuyoruz: “Bu çocukların dikkati yok,” “Ödevin başına oturamıyorlar,” “Başladıkları oyunu bitiremiyorlar.”

Peki, neden şimdi? Beyinlerimiz son 20 yılda evrimsel bir değişiklik mi geçirdi? Hayır ama dünyamız geçirdi. Beynimiz bir savanada sakince dolaşmak için tasarlanmışken, biz onu saniyede binlerce uyarının olduğu dijital bir otobana soktuk. Hız, renk ve anlık ödül vaadi, beynimizin “ödül” mekanizmasını ele geçirdi. Artık bir kitabın yavaş akışı veya bir yapbozun gerektirdiği sabır, 15 saniyelik bir videonun verdiği anlık hazla rekabet edemiyor.

Dikkat Dağınıklığı Karşısında 3 Hatalı Ebeveyn Tutumu

Çocuğumuzun odaklanma güçlüğüyle karşılaştığımızda, verdiğimiz tepki durumu iyileştirebilir veya daha da karmaşıklaştırabilir. Genellikle iyi niyetle de olsa, bu üç hatalı tutum tuzağına düşeriz.

Panik Kaptanı (Etiketleyici ve Kaygılı Tutum)

Bu tutumdaki ebeveyn, gördüğü ilk belirtide alarm zillerini çalar. “Kesin DEHB var” diyen iç sesimiz, bizi internette semptom aramaya, “Bak Ayşe’nin kızı ne güzel yapıyor” gibi kıyaslamalara ve bir uzmandan diğerine koşmaya iter. Çocuğa yönelttiğimiz “Yine mi daldın!”, “Odaklan artık!” gibi sürekli uyarılar, aslında kendi kaygımızın bir yansımasıdır. Bu kaygı yüklü tutum, çocuğa doğrudan geçer. Çocuk, odaklanamadığı için değil, kaygılandığı için daha da odaklanamaz. En kötüsü, çocuk “Ben yetersizim” ,”Bende bir sorun var” inancını içselleştirir. Odaklanmak, keşfedilecek bir beceri değil, düzeltilmesi gereken bir “arıza” haline gelir.

Nostalji Savunucusu (İnkârcı ve Yargılayıcı Tutum)

Tam tersi bir uçta ise, sorunu toptan reddeden “nostalji savunucuları” var. “Bizim zamanımızda böyle şeyler yoktu,” “Bunlar hep şımarıklık,” “İki koştursun, enerjisi atsın geçer” gibi cümlelerle durumu hafife alırlar. Oysa “bizim zamanımız” ile şimdiki zaman arasında kocaman bir dijital uçurum var. Bu inkârcı tutum, çocuğun gerçekten yaşadığı zorluğu görünmez kılar. Eğer çocuğun gerçekten nörogelişimsel bir desteğe ihtiyacı varsa (ki bu bir tercih değil, bir durumdur), bu desteği almasını engeller. Çocuk, “boğulduğunu” söyleyemez, çünkü ebeveyni “denizin sığ olduğunu” iddia etmektedir. Sonuç: Kendini yalnız, anlaşılmamış ve haksız yere “tembel” olarak damgalanmış hisseder.

Yol Temizleyici (Aşırı Koruyucu ve Müdahaleci Tutum)

Bir de, belki de en iyi niyetli ama en sinsi tuzak var: “Yol temizleyici” ebeveynlik. Çocuğumuzun odaklanmakta zorlandığını görüp onun yerine her şeyi yaparız. “Dur oğlum ben yaparım,” “Sen yorulma, ödevini ben toparlarım,” “O sıkılmasın diye hemen tableti vereyim.”

Dikkat, bir kas gibidir; kullanıldıkça, zorlandıkça gelişir. Biz onun adına zorlukları aşarak (ödevini hatırlatarak veya çantasını hazırlayarak) onun bu kası kullanmasına asla izin vermemiş oluruz. Çocuk, en ufak bir zorlukla karşılaştığında pes etmeyi öğrenir. Sorumluluk almayı, bir soruna odaklanıp çözmek için zihinsel çaba harcamayı öğrenemez. Ona sürekli balık veririz ama nasıl odaklanıp olta atacağını asla öğretmeyiz.

Çözüm “Meraklı Gözlemci” Olabilmek

Peki, bu üç çıkmaz sokağın dışında bir yol var mı? Panik yapmadan, inkâr etmeden veya her şeyi üstlenmeden… Evet. Bu yolun adı; “Meraklı Gözlemci” olmak.

Bu tutum, yargılamadan önce anlamaya çalışır. Çocuğumuza bir “sorunlu vaka” gibi değil, “keşfedilecek bir dünya” gibi bakar. Bir dedektif merakıyla, sadece gözlemler:

  • Dikkati ne zaman dağılıyor? Sadece sıkıcı bulduğu matematik ödevinde mi, yoksa en sevdiği Legoları yaparken de mi? (İkincisi daha önemli bir sinyaldir.)
  • Açken mi, yorgunken mi, uykusuzken mi dikkati daha çabuk kayboluyor? (Bazen sorun teşhis değil, sadece kan şekeridir!)
  • Belki de biz telefondayken bizden ilgi beklediği için dikkatimizi çekmeye çalışıyordur? (Bazen dikkat dağınıklığı, bir “benimle bağ kur” çağrısıdır.)
  • Hangi ortamlarda daha iyi odaklanıyor? Müzikle mi, sessizlikte mi?

Bu soruların cevapları, bize “etiket” değil, “ihtiyaç” hakkında ipuçları verir. Elbette, bu gözlemleriniz ciddi, sürekli ve çocuğun hayatını her alanda etkileyen bir zorluğa işaret ediyorsa, bir uzmandan destek almak bu meraklı yolculuğun en sağlıklı adımıdır.

İyileşme Reçetesi: Biz Olmak ve Beynin Reset Düğmesi

Meraklı gözlemci olmak, bunun sadece çocuğun sorunu olmadığını, bizim sorunumuz olduğunu da kabul etmektir. Çocuklar, söylediklerimizi değil, yaptıklarımızı kopyalar.

“Biz” Olmak yani Ayna Olmak: Eğer biz ebeveynler olarak bir yandan yemek yapıp bir yandan haberlere bakıyorsak, çocuğumuza “Tüm dikkatini ödevine ver” dememiz ne kadar inandırıcı? Çözüm, hep birlikte bir “dijital mola” vermektir. Akşam yemeklerinde tüm telefonların bir sepete atıldığı “ekransız 20 dakika” kuralı koyun. O 20 dakikada sadece birbirinizin yüzüne bakın. Göreceksiniz; sakinlik ve dikkat bulaşıcıdır.

Beynin “Reset” Düğmesi yani Sıkılmaya İzin Vermek: Yol temizleyici ebeveynin aksine, çocuğunuzun sıkılmasına izin verin. Modern dünyada sıkılmaktan ölesiye korkuyoruz ve çocuklarımızın her anını bir aktiviteyle dolduruyoruz. Oysa “sıkılmak”, beynin kendini yeniden organize ettiği, arka planda bilgileri işlediği ve yaratıcılığın filizlendiği o sihirli andır. “Of, çok sıkıldım!” diyen çocuk, o an beyninin “reset” düğmesine basmıştır. O boşlukta, bir karton kutudan uzay gemisi yapar, bulutların şeklini yorumlar ve kendi iç sesini duymaya başlar.

Bu Bir Hata Değil, Bir Sinyal!

Günün sonunda, çocuğumuzun odasında dağılmış duran oyuncaklar ya da bir türlü bitmeyen o ödev, bir ebeveynlik başarısızlığının kanıtı değildir. “Dikkat eksikliği” dediğimiz bu olgu, çocuğunuzun bir “hatası” veya “arızası” hiç değildir.

Bu, bir sinyaldir. Tıpkı bir yangın alarmı gibi. Alarmın kendisi yangın değildir; sadece içeride bir şeylerin yandığını, bir şeylerin yolunda gitmediğini haber verir. Biz ebeveynler ise genellikle alarmın sesinden rahatsız olur, onu susturmaya çalışırız. “Odaklan!”, “Başında dur!”, “Yap artık!” diyerek çocuğu suçlarız. Oysa yapmamız gereken, alarmı susturmak değil, dumanın nereden geldiğini merak etmektir. Bu sinyal, çocuğunuzun bu yüksek hızlı, gürültülü ve sürekli “daha fazlasını” talep eden dünyaya verdiği en dürüst cevaptır. Bu, onun ilkel beyninin, dijital dünyanın hızına karşı “Yetişemiyorum!” deme şeklidir.

Bu bir çığlıktır. Bu, “Anne, baba, dünya çok hızlı akıyor, elimi tutun!” çığlığıdır. Bu, “Bana sürekli bir şeyler göstermenizi değil, benimle olmanızı istiyorum,” çığlığıdır. Bu, “Sürekli meşgul olmaktan yoruldum, biraz durmaya ve sıkılmaya ihtiyacım var,” çığlığıdır. Bu sinyali, bir “Panik Kaptanı” gibi endişeyle, bir “Nostalji Savunucusu” gibi inkârla ya da bir “Yol Temizleyici” gibi aşırı müdahaleyle karşılarsak, sinyalin sesinin daha da açılmasına, alarmın daha şiddetli çalmasına neden oluruz.

Ama eğer durup, o dördüncü yolu seçersek yani “Meraklı Gözlemci” olmayı, o zaman alarmın sesini değil, altındaki mesajı duymaya başlarız. O zaman “bozuk” bir çocuk değil, bunalmış bir çocuk görürüz. O zaman görevimizin onu “düzeltmek” değil, ona “rehberlik etmek” olduğunu anlarız.

Çocuklarımız, bu dijital fırtınanın içine doğdular. Bizim görevimiz, onları bu fırtınadan korkarak bir odaya kilitlemek değil, onlara bu fırtınada ayakta kalacakları bir “çapa” vermektir. O çapa, bizim sabrımızdır. O çapa, bizim anlayışımızdır. O çapa, tüm ekranlar kapandığında onlara sunduğumuz koşulsuz bağ ve sarsılmaz sevgimizdir.

O ekran ışığının arkasında kaybolan bir nesil değil; sadece yavaşlamaya, anlaşılmaya ve en önemlisi bizimle gerçek bir bağ kurmaya ihtiyacı olan çocuklarımızı bulacağız

Çocuk Gelişim Uzmanı / Aile Danışmanı
Reyhan TURAN KARAER

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.