İsrail’in Doğum Oranları Neden Bu Kadar Yüksek?

11.09.2025
A+
A-
İsrail’in Doğum Oranları Neden Bu Kadar Yüksek?

Dünyanın geri kalanında “Doğurganlık Krizi” yaşanırken, İsrail tersine bir “Doğurganlık İstisnası” inşa ediyor. Peki, İsrail’in doğum oranları nasıl bu kadar yüksek?  İsrail’in nüfus artışını ve olası nedenlerini Aile Gazetesi olarak derledik.

Tüm dünya genelinde doğurganlık oranlarının düşüşü alarm veriyor. Birçok gelişmiş ülke, nüfusun yaşlanması ve küçülmesi tehlikesiyle karşı karşıya. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) verilerine göre, üye ülkelerin büyük çoğunluğunda doğurganlık oranı “yenilenme eşiği” olan 2,1’in çok altında seyrediyor. Güney Kore’de bu oran 0,7’ye, Japonya’da 1,2’ye, Avrupa’nın pek çok ülkesinde ise 1,4–1,6 seviyelerine kadar gerilemiş durumda. Bu tablo, devletleri gelecekteki iş gücü kaybı, ekonomik daralma ve sosyal güvenlik sistemlerinin çöküşü gibi ciddi risklerle yüz yüze bırakıyor.

Türkiye de aynı kaygıyı yaşıyor. 2000’li yıllarda 2,5 seviyesinde seyreden doğurganlık oranı, 2024’te 1,48’e kadar düştü. (TÜİK) Bu nedenle birçok ülkede hükümetler aileyi destekleyici politikalar geliştiriyor; doğum izinleri uzatılıyor, çocuk yardımları artırılıyor, kadınların iş hayatında daha fazla yer alması için teşvikler getiriliyor. Ancak tüm bu çabalara rağmen, eğilim tersine çevrilemiyor.

Tam da bu noktada, istatistiklerde “aykırı vaka” olarak öne çıkan bir ülke var: İsrail. OECD içinde doğurganlık oranını korumakla kalmayıp artırabilen tek ülke. 2023 itibarıyla İsrail’de kadın başına düşen çocuk sayısı 2,85. Bu rakam, OECD ortalamasının neredeyse iki katı. Dahası, İsrail’de sadece dindar veya ultra-Ortodoks kesimler değil, seküler Yahudiler dahi Batı’daki akranlarından çok daha fazla çocuk sahibi oluyor.

Demografi, İsrail İçin Bir Varoluş Mücadelesi

İsrail’in yüksek doğurganlık oranını anlamak için en kritik faktörlerden biri, ülkenin kurulduğu günden bu yana demografiyle kurduğu “varoluşsal ilişki”dir. İsrail’de nüfus artışı yalnızca kişisel bir tercih değil, aynı zamanda ulusal güvenlik ve toplumsal varoluş meselesi olarak görülüyor. Ülkenin ilk Cumhurbaşkanı David Ben Gurion, “Her Yahudi kadın bu kendisine bağlı olduğu ölçüde dünyaya en az dört sağlıklı çocuk getirmezse, ulusuna karşı kutsal bir görevini yerine getirmemiş olur.” sözleriyle, doğurganlığın stratejik bir mesele olduğunun altını çizmişti. 

Bu bakış açısı, özellikle Yahudi–Arap nüfus dengesi üzerinden sürekli canlı tutuluyor. 1948’de, Birleşmiş Milletler’in 1947’de kabul ettiği Filistin’i paylaşım planının ardından İsrail Devleti ilan edildi. Bunu takip eden savaşta yaklaşık 700.000 Filistinli evlerinden sürüldü veya kaçmak zorunda bırakıldı, yüzlerce köy sistematik olarak boşaltıldı ve çoğu yıkıldı; bu süreç Filistinliler tarafından “Nakba” (Büyük Felaket) olarak anıldı. Yerinden edilenlerin geri dönmesine izin verilmedi, mülkiyetlerine el konuldu ve demografik denge Yahudilerin lehine değiştirildi.

1948’de bölgede 650 bin Yahudi ve yaklaşık 156 bin Arap kalmıştı. 2023’e gelindiğinde Yahudi nüfusu 7,2 milyona, Arap nüfusu ise 2,1 milyona yükseldi. Filistinlilerin nüfus kaybı sadece savaş ve zorunlu göçle değil; mülksüzleştirme, vatandaşlık haklarının kısıtlanması ve işgal altındaki topraklarda süren baskılarla da derinleşti. Arapların hızlı nüfus artışı ise İsrailli Yahudiler açısından her zaman bir “demografik tehdit” olarak algılandı. Bu nedenle çocuk sahibi olmak, kişisel bir aile kararı olmaktan çok, ulusal kimliği ve devletin geleceğini korumanın bir aracı haline geldi.

İsrail Nüfusunun Dini Kalesi “Harediler”

İsrail’in doğurganlık oranlarını yukarı çeken en belirgin topluluk, ultra-Ortodokslar yani Harediler. Bu grup, dini gerekçelerle çok çocuklu aileyi kutsal bir görev olarak görüyor.

The Economist’de yayınlanan Central Bureau of Statistics (CBS)Merkezi İstatistik Bürosu tarafından açıklanan verilere göre Haredilerin ortalama doğurganlık oranı 6,5’in üzerinde. Dindar (ama Haredi olmayan) Yahudilerde ise bu oran 4,4 civarında.

Böylesine yüksek rakamların arkasında hem dini emirler hem de kapalı toplumsal yaşam var. Haredilerde çok çocuklu aile dini bir görev. Tevrat’ın “çoğalın” emri (Tekvin / Yaratılış 9:1), ailelerin temel referansı olup Tanrı’nın ilk mitsvalarından (emirlerinden) biri kabul edilir. Haredi ailelerde erken yaşta evlilik yaygın, boşanma oranları düşük ve kadınlar çoğunlukla ev içi rollerle tanımlanıyor. Buna rağmen devlet, bu topluluğun büyük aile yapısını destekleyen sosyal yardımlar sağlıyor.

Kudüs İbrani Üniversitesi Sosyoloji ve Demografi Profesörü Barbara S. Okun’un yaptığı Religiosity and Fertility Jews in Israel çalışmasında, İsrail’de doğurganlık yalnızca kişisel inançla değil, aynı zamanda sistematik destekle de güçleniyor. Burada dikkat çekici olan, Haredilerin etkisi olsa da yüksek doğurganlığın sadece onlarla sınırlı kalmaması. Seküler Yahudiler bile Avrupa’daki dindaşlarından çok daha fazla çocuk sahibi oluyor.

Seküler Yahudilerin Beklenmedik Doğum Oranı

Yüksek doğurganlık oranı yalnızca Harediler de değil,  İsrail’de seküler Yahudiler bile kadın başına ortalama 2,1–2,3 çocuk sahibi. Bu oran, Fransa’daki 1,8 veya ABD’deki Yahudi nüfusun 1,5 seviyesinin oldukça üstünde. Seküler Yahudiler beklenenden düşük değil, aksine “yerine koyma düzeyinde veya biraz üzerinde” doğurganlık sergiliyorlar.

Barbara S. Okun’un yaptığı An investigation of the unexpectedly high fertility of secular, native-born Jews in Israel çalışmasında bu durumun birkaç nedenini şöyle açıklıyor:

  • Seküler İsrailliler milliyetçi aidiyetlik çerçevesinde çocuk sahibi olmayı sürdürüyor.
  • Çocuk sahibi olmak “toplumsal norm” haline gelmiş durumda. 
  • Göçmen kökenli ailelerde, “varlığını koruma” refleksi doğurganlığı artırıyor.

Sonuç olarak, seküler kesimde bile üç çocuk ideali yaygın. Bu durum da İsrail’i dünyadaki diğer modern toplumların ötesine taşıyor. İsrail’de çocuk sahibi olmak yalnızca kişisel tercih değil, neredeyse bir sosyal beklenti. Yapılan çalışmada, seküler kadınlar bile ideal çocuk sayısını ortalama 3 olarak görüyor. 

Her ne kadar pek çok batı toplumunda sekülerleşme güçlü bir eğilim olsa da, bu durum İsrail’deki Yahudiler arasında tam olarak gerçekleşmemiştir. İsrail’de, seküler Yahudilerin bile çoğunluğu Yahudiliklerini kültürel bir kimlik olarak güçlü bir şekilde sürdürmektedir.

İsrail’de çocuk bakımının büyük bir kısmını aile içi destek üstleniyor. Kadınların %71’den fazlası, anne ya da kayınvalidesinden doğrudan yardım alıyor. Yine Barbara S. Okun tarafından yapılan The Impact of Grandparental Death on the Fertility of Adult Children çalışmasına göre 25–39 yaş arası ve en az bir çocuğu olan kadınların yaklaşık %71’i, çocuk bakımında ebeveynlerinden yani büyükanneler ve büyükbabalardan doğrudan destek alıyor. Bu durum, devlet yardımlarıyla birleşerek seküler Yahudilerin bile beklenenden yüksek doğurganlığa sahip olmasını destekleyen sosyal altyapının bir parçası. 

İsrail’i, Çocuk Merkezli Toplum ve Devlet Politikaları Hedefi

Demografi uzmanı Proseför Alex Winreb’in görüşlerine göre İsrail’de ekonomi ve sosyal hayat “child-centered society” (çocuk merkezli toplum) anlayışıyla şekillenmiş durumda. 

  • Altyapı: Parklardan toplu taşımaya, restoranlardan işyerlerine kadar çocuklu aileler için alanlar korunuyor.
  • Çalışma yaşamı: Anneler kadar babaların da çocuk izni kullanması olağan kabul ediliyor.
  • Sosyal yardımlar: Çocuk sayısına göre düzenli ödenen yardımlar, büyük ailelere ciddi katkı sağlıyor.

Sonuç: Kolektif Bilincin Gücü 

İsrail’de doğurganlığın yüksek olmasının ardında tek bir etken değil, pek çok unsurun birleşimi bulunuyor. Dini inançlar, devletin sağladığı aile destekleri, geniş aile yapısı ve eğitimle iş yaşamını dengeleyen politikalar bu dinamikleri oluşturuyor. Ancak en belirleyici etken, toplumsal bilinç ve kolektif sorumluluk anlayışı. İsrailliler için çocuk sahibi olmak yalnızca bireysel bir mutluluk değil, aynı zamanda ulusal bir sorumluluk olarak görülüyor. Demografi uzmanı Profesör Alex Winreb’in de belirttiği gibi, “Batı toplumlarında insanlar genellikle kariyer veya evlilik odaklı yaşarken, İsrail’de çocuk sahibi olmak devlete ve topluma bağlılığın en somut ifadesidir.” ifadelerini sarfetmiştir.

 

Kaynakça 

  • Ben-Gurion, D. (1972). Israel: A personal history.
  • Anadolu Ajansı, Tarihi Filistin Topraklarındaki Arap Nüfusunun Artışı, İsrail’i Endişelendiriyor, Anadolu Ajansı, 2024, 
  •  Döner, Ayhan. “Tarihsel Süreç İçerisinde İsrail Devlet Modelinin Ortaya Çıkışı”. Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, c. 1, sy. 1, 1997, ss. 13-30
  • Cohen, R. (2019). Family and fertility in Israel: The role of religious and cultural influences. Journal of Israeli Studies, 23(1), 45-63.
  • Berman, S., & Tsur, G. (2016). The economics of fertility in Israel: Policies and incentives. Journal of Demographic Economics
  • Gordis, D. (2023, May 24). Israel has high birth rates, right?
  • Barbara S. Okun – Religiosity and Fertility: Jews in Israel
  • Barbara S. Okun – An investigation of the unexpectedly high fertility of secular, native-born Jews in Israel

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.