Sosyal Medya Vitrini mi, Gerçek İhtiyaç mı?

Uzman Klinik Psikolog Dr. Rukiye Karaköse, dijital çağın dayattığı “lüks ritüellerin” tehlikelerini Aile Gazetesi için analiz etti. Karaköse’ye göre gerçek iyileşme, vitrindeki mükemmellikten değil, kendi sınırlarımızı ve ihtiyaçlarımızı tanımaktan geçiyor.
Son yıllarda sosyal medya akışlarımız, sabahın erken saatlerinde başlayan kusursuz rutinler, pahalı cilt bakım ürünleri ve estetik kahvaltı sofralarıyla dolu “öz bakım” videolarının istilası altında. Peki, milyonlarca kez izlenen bu içerikler ruh sağlığımız için gerçek bir reçete mi, yoksa ulaşılmaz bir vitrin mi? Uzman Klinik Psikolog Dr. Rukiye Karaköse, dijitalleşmenin psikolojimiz üzerindeki etkilerine ve günümüzün en büyük yanılgılarına temas etti.
“Öz Bakım, Sosyal Medyadaki Bir Şov Değildir”
Psikolojik öz bakım, tek boyutlu bir eylem değil, bütüncül bir süreçtir. Kişinin sadece fiziksel değil; zihinsel ve duygusal olarak da kendisine neyin iyi geldiğini keşfetmesi ve iyilik halini besleyen bu aktiviteleri düzenli birer rutine dönüştürmesidir.
Günümüzde “kendine iyi bakmak” kavramının içinin boşaltıldığını vurgulayan Dr. Karaköse, sosyal medyadaki “influencer” rutinlerinin gerçeklikten kopuk olduğuna dikkat çekiyor. “Sosyal medya bir vitrindir ve oradaki faaliyetler teşhire dönüktür,” diyen Karaköse, şu çarpıcı tespiti yapıyor:
“Sabah rutinlerini çok cazip anlatan influencer’lar motive edici görünse de, bu hayatlar çoğunlukla gerçek dışı. Sabahın nurunda kalkıp, kahvaltı bile yapamadan 2-3 vesait değiştirerek işe giden bir insanın, o lüks rutinleri uygulama şansı yok. Bu dayatmalar, kişiyi yetersiz hissettirmekten öteye gitmiyor.”
Karaköse’ye göre gerçek psikolojik öz bakım, kişinin 18 yaşında bir öğrenci mi yoksa 45 yaşında bir anne mi olduğuna göre değişen, tamamen kişisel ihtiyaçlara dayalı bir planlama gerektiriyor. Hamilelik, menopoz veya yoğun stres dönemlerinde biyolojik ve ruhsal ihtiyaçları fark edip buna göre önlem almak, gösterişli bir kahvaltı tabağından çok daha hayati bir önem taşıyor. Çünkü ihtiyaçları aynı değil. Yaşımıza, bulunduğumuz pozisyona ve hayatımızın o dönemki ritmine bakarak ihtiyaçlarımızı belirleyeceğiz. İyi uyuyamadığımız bir dönemde uykumuzu düzene koymak bizim psikolojik öz bakımımızın da temel bir bileşenidir. Veya biraz yalnız hissettiğimiz, yalnızlık çektiğimiz bir dönemde sağlıklı bir sosyal çevre edinmek bizim için yine önceliklidir.
İnsan “Ünsiyet”ten Gelir: Yalnızlaşarak İyileşemezsiniz
Akıllardaki bir diğer soru ise şu: Psikolojik öz bakım sadece kişinin kendini merkeze aldığı, tek başına tamamlaması gereken izole bir yolculuk mu? Yoksa iyileşme, başkalarıyla kurulan ilişkilerle mi başlar?
Modern bireyselleşme anlatısının aksine, Dr. Karaköse insanın tek başına, izole bir kalede iyileşemeyeceğinin altını çiziyor. “Kendini merkeze almış ve çevresinden soyutlanmış bir insanın ruh sağlığının yerinde olması imkansızdır” diyen Karaköse, nörobilimsel verilerin de bunu desteklediğini belirtiyor:
“Bizler bağ kuran canlılarız. Beynimiz, ancak güvenli ve onaylayıcı bağlar kurduğunda huzurlu bir frekansta çalışabiliyor. Elbette kişisel rutinlerimiz ve ritüellerimiz kıymetlidir; ancak sadece kendini odağa koyan bir insan, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını görmezden geliyorsa eksik kalır. Sosyal ilişkilere zaman ve emek ayırmak, ailenizle ve dostlarınızla bağınızı güçlendirmek de en az diyet yapmak kadar hayati bir öz bakım parçasıdır.”
Röportaj: Gamze ANNAK



