Osmanlı İmparatorluğu’nun Çöküşünde Demografinin Rolü ve Günümüz Türkiye’sine Yansımaları
Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun Değerlendirmesi ve Tarihsel Perspektif
“Osmanlı İmparatorluğu nüfusu artmayınca çökmüştü.”
Tarihçi Prof.Dr. Erhan Afyoncu, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecinde demografinin oynadığı kritik rolü analiz ederken, bu faktörün genellikle göz ardı edildiğini vurgulamaktadır. Afyoncu’nun değerlendirmesine göre, Osmanlı’nın Rusya ve Avrupa karşısındaki yenilgilerinde yalnızca teknolojik gerilik değil, aynı zamanda nüfusunun yetersiz kalması da belirleyici olmuştur. Bu durum, askeri ve ekonomik güç dengesini Osmanlı’nın aleyhine çevirmiştir.
Osmanlı Beyliği’nin imparatorluğa dönüşmesinde nüfus büyüklüğünün önemli bir etkisi olmuştur. Ancak, 17. yüzyıldan itibaren Avrupa’da ve Rusya’da nüfus hızla artarken, Osmanlı’nın nüfusu aynı hızla artmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde Avrupa’ya kıyasla daha büyük bir nüfusa sahip olduğu bilinse de 17. yüzyıldan itibaren bu dengeler değişmeye başlamıştır. Charles Issawi’nin araştırmasına atıfta bulunan Afyoncu, Osmanlı’nın 17. yüzyıl başlarında Avrupa nüfusunun altıda biri oranında nüfusa sahipken, 18. yüzyılın sonunda bu oranın onda bire kadar gerilediğini belirtmektedir. Bu durum, Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle askeri güç oluşturma ve sürdürülebilir ekonomik kalkınma sağlama konusunda büyük zorluklar yaşamasına neden olmuştur.
Osmanlı ve Rusya: Nüfus Karşılaştırması
Afyoncu’nun üzerinde durduğu bir diğer önemli nokta ise Rusya’nın hızla artan nüfusu ve bu durumun Osmanlı karşısındaki üstünlüğü üzerindeki etkisidir. 1500’lü yıllarda 6 milyon civarında olan Rus nüfusu, 19. yüzyılda 90 milyona ulaşmıştır. Bu artış, Rusya’nın askeri gücünün de hızla büyümesine olanak sağlamıştır. Özellikle 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sırasında Rus ordusu 750 bin askerden oluşurken, Osmanlı ordusu sadece 300 bin askerden ibaretti. Afyoncu, Rusya’nın bu dönemde Osmanlı karşısında nüfus ve asker üstünlüğü sayesinde büyük bir avantaj yakaladığını ve bu üstünlüğün Osmanlı’nın toprak kayıplarında önemli bir etken olduğunu ifade etmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son iki yüzyılında nüfusunun neredeyse sabit kalması, özellikle 19. yüzyılda Rusya’nın nüfusunu hızla artırarak Osmanlı’ya karşı hem askeri hem de ekonomik olarak üstün hale gelmesine neden olmuştur. Afyoncu, nüfus yetersizliğinin Osmanlı’nın askeri gücünü zayıflattığını ve geniş topraklarını koruma kabiliyetini azalttığını vurgulamaktadır. Bu süreç, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne giden yolda önemli bir faktör olarak öne çıkmaktadır.
Cumhuriyet Döneminde Nüfus Artışı ve Teşvik Politikaları
Cumhuriyetin ilk yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras kalan nüfus azalması ciddi bir sorun olarak ele alınmıştır. Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı gibi büyük savaşlar, Osmanlı’nın nüfusunu önemli ölçüde azaltmıştır. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, yeni hükümet nüfusun artırılması için çeşitli politikalar uygulamaya başlamıştır. Afyoncu, bu dönemde gazetelerin nüfus artışını teşvik eden propagandalar yaptığını, çok çocuklu ailelerin fotoğraflarının gazetelerde yayımlanarak halkın daha fazla çocuk yapmaya özendirildiğini belirtmektedir. 1927 yılında Türkiye’nin nüfusu 13.6 milyon iken, bu rakam 1940 yılında 17.8 milyona yükselmiştir. Bu, Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan nüfus artışını teşvik eden politikaların başarılı olduğunu göstermektedir.
Resim 1.Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan çok çocuklu aileler
Transkript: “Çok çocukluların resimlerini derç ediyoruz. Altıdan fazla evlat sahibi olanlar müracaat etsinler. Hükümetimizin tezâyüd nüfusla ciddi surette alakadar olacağından şüphemiz yoktur.”
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Çok Çocuk Teşvik Edildi
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, yıllardan beri genç nüfusumuzu korumak ve daha güçlü bir Türkiye için ailelerin en az üç çocuk yapması gerektiğini söylüyor. 2024 yılı Kabine toplantısında gerçekleştirdiği konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Evlilikler ve doğurganlık hızı azalırken, tek ebeveynli ya da parçalanmış ailelerin sayısı günden güne çoğalıyor. TÜİK’in 2023 yılı doğum istatistikleri endişe verici. 2001’de 2.38 olan doğurganlık hızı, 2023’te 1.51’e geriledi. Nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2.1 seviyesinin altındayız. Bu, açık söylüyorum Türkiye açısından varoluşsal bir tehdittir, bir felakettir. Mevcut durum ülkemiz için tolere edilebilir olmaktan çıkmıştır. Biz bu tabloyu gördüğümüz için biliyorsunuz sürekli 3 çocuk tavsiyesinde bulunuyorduk. Tavsiyemizden dolayı pek çok kez eleştiriye uğradık. Maalesef zaman, öngörülerimizde bizi haklı çıkardı. En az 3 çocuk çağrımızın önemi bugün daha iyi anlaşılıyor. Şunu bir defa idrak etmemiz gerekiyor, nüfus, millet olarak en büyük gücümüzdür ve bunu korumak zorundayız. Önümüzdeki dönemde bu konuda daha kararlı olacağız.” Açıklamasıyla nüfusun önemini vurgulamıştı.
Bir tarihçinin perspektifiyle, yani yaklaşık 2000 yıllık süreçten baktığımızda Türkiye’nin geleceği için en önemli meselenin genç nüfus olduğu çok açıktır. Genç nüfusun olmaması en başta işgücü sıkıntısına yol açacaktır. Tedbir almakta geç kalınmamalı, bu durum hayati bir devlet meselesi olarak ele alınmalıdır. Bizim çocukluğumuz, gençliğimiz nüfus planlanması propagandası altında geçti. Bu propaganda sonucunda Türkiye’nin nüfus artış hızı azaldı. Hâlbuki cumhuriyetimizin ilk yıllarında nüfus planlaması yerine nüfus artışını teşvik etmiştik. Balkan Savaşı, Trablusgarp Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı derken nüfusumuz oldukça azalmıştı. Bu yüzden cumhuriyet kurulduktan sonra hızla önlemler alınıp nüfus artışı teşvik edilmişti. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, nüfus artışını teşvikte gazetelerimizin önemli rolü olmuştu. Başta Cumhuriyet Gazetesi olmak üzere gazeteler, çok çocuklu ailelerin fotoğraflarını gazetelerde yayınlayıp Avrupa’daki nüfus artışını örnek göstererek Türkiye’nin nüfusunun artması için propaganda faaliyetleri yapmışlardı. Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfus artışını teşvik edici politikaların uygulanmasıyla istenilen netice kısa sürede alınmıştı. 1927 yılında 13.6 milyon olan nüfus, 1940 yılında 17.8 milyona ulaşmıştı.
Günümüz Türkiye’si ve Nüfus Azalma Endişesi
Ancak günümüzde Türkiye’nin nüfus artış hızında ciddi bir düşüş gözlemlenmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2001 yılında 2.38 olan doğurganlık hızı, 2023 yılı itibarıyla 1.51 seviyesine düşmüştür. Bu rakam, nüfusun kendini yenileyebilmesi için gerekli olan 2.1 seviyesinin oldukça altında kalmaktadır. Afyoncu, bu nüfus azalmasının Türkiye için bir uyarı niteliğinde olduğunu vurgulamakta ve genç nüfusun korunmasının ekonomik ve sosyal istikrar açısından hayati önem taşıdığını belirtmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Erhan Afyoncu’nun tarihsel analizine göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun demografik geriliği, özellikle Rusya ve Avrupa karşısında imparatorluğun zayıflamasında büyük rol oynamıştır. Osmanlı’nın nüfus artışındaki duraksama, imparatorluğun geniş topraklarını ve askeri gücünü koruyamamasına yol açmıştır. Aynı nüfus sorunu, bugün Türkiye için de bir tehdit oluşturmaktadır.
TÜİK verileri ve güncel demografik eğilimler, Türkiye’nin genç nüfusunu kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Bu durum, gelecekte işgücü sıkıntısına, ekonomik büyümenin yavaşlamasına ve ülkenin küresel rekabet gücünün azalmasına yol açabilir. Afyoncu’nun analizleri, demografinin bir milletin askeri ve ekonomik gücünde ne kadar hayati bir rol oynadığını ortaya koymakta ve Türkiye’nin bu konuda önemli adımlar atması gerektiğini hatırlatmaktadır. Nüfus artışını teşvik eden politikaların tekrar gündeme alınması ve daha güçlü bir genç nüfus yapısının korunması, Türkiye’nin uzun vadeli sürdürülebilirliği için kritik olacaktır.