Eski Türklerde sofra adabı

Bugün olduğu gibi geçmişte de sofra, tek başına yemek yenen bir mekân değildi. Sofra ailenin, kutlamalar ve şenliklerde ise tüm toplumun bir araya gelerek karınlarını doyurduğu, birlik, dirlik ve neşenin sembolüydü. Yaşça veya rütbece büyüklere yani atalara büyük saygı duyulan Şamanist eski Türk topluluklarında sofra adabı da çok önemliydi.
Bugün ev, yurt anlamında kullandığımız “ocak” kelimesi, eski Türklerin yaşadıkları çadırların tam ortasında kurdukları ocağa atfedilen önemden geliyor.
Bu ocak etrafında toplanarak yer içerler, hatta bazı ibadetlerini bile burada yaparlardı. En önemlisi yemekte tüm aile bireylerinin bir arada bulunmasıydı; sofra adabının ilk kuralı buydu.
Gerek aile sofralarında gerekse topluca yenilen kutlama yemeklerinde et, bıçaklarla kesilerek herkese yaşı ve sosyal statüsüne göre dağıtılırdı. Buna ülüş yani yemek payı denirdi.
Ağızda lokma varken konuşmamak, başkasının önündeki yemeğe elle veya kaşıkla dalmamak, öksürmek aksırmak gerektiğinde yüzünü sofradan çevirmek, yemek sırasında çadıra gelen herhangi birini mutlaka sofraya davet etmek, sofra adabının önemli kurallarındandı. Tıka basa yemek ayıp sayılır, kararında yemek makul kabul edilirdi.
Misafire ikram çok önemliydi
Misafire ikrama önem vermek çok eskiden beri Türklerin geleneğidir. Ziyafet veren ev sahipleri, misafirlerine ilk lokmaları kendi elleriyle yedirirdi. Koyunun beyni, en önemli kısım sayılırdı ve yalnızca ağır misafirlere sunulurdu. Sofrada misafir varsa, yaşlılardan ve rütbece büyüklerden önce yemek ona servis edilir, sofradan tok ve memnun kalkması için ellerinden geleni yaparlardı. Selçukluların ve Osmanlıların da sürdürdüğü yoldan gelip geçenlere soğuk ayran ikram etme geleneği de yine Orta Asya’dan kalmadır. Ayran kupalarının içine, soğuk ayranın birden içilip mideyi rahatsız etmemesi için kamış olarak içi boş buğday sapları konulurdu.
Doğumdan ölüme gelenekler sürüyor
Doğumlar ve ölümlerde büyük ziyafetler vermek gelenekti. Örneğin Oğuzlar, ölü aşı dedikleri cenaze yemeklerinde özellikle at eti tüketirlerdi. Ölümden sonra yaşama da inandıklarından mezarlara da yiyecek içecek bırakırlardı. Yakutlar, yeni doğanların kutlama yemeklerinde ağırlıklı olarak yağlı yemekler pişirirler, pişirdikleri hayvanın kafatasını kırmadan yemeye özen gösterirlerdi.
Bebeğin ilk dişi çıktığında konu komşu ve akrabaların toplanarak, haşlanmış buğdaydan yapılan “hedik aşı” ikram edilmesi de Orta Asya’dan kalma bir adettir.