Çocuğun Kalbine Dokunmanın En Güzel Yolu: Onu Anlamak

Çocukların dayanıklılığı, sadece ailede değil; mahallede, okulda, toplumda şekilleniyor. Çocuk Gelişim Uzmanı Reyhan Turan Karaer, birlikte büyüyen güç ve dayanışmanın önemini Aile Gazetesi’ne yazdı.
Günümüz dünyasında çocuklar hiç olmadığı kadar hızlı bir tempoya maruz kalıyor. Okul başarısı, arkadaş ilişkileri, sosyal medya etkisi, değişen toplumsal beklentiler… Bütün bunlar onların küçük omuzlarında büyük yükler oluşturabiliyor. Ve biz, çoğu zaman “çocuk bunlar, alışırlar” diyerek aslında en kritik sinyalleri görmezden gelebiliyoruz.
Bir sınıfta sessizce köşeye çekilen, teneffüste oyunlara katılmakta zorlanan ya da sosyal medyada arkadaşlarının yorumlarıyla incinen bir çocuk… Bunların her biri, aslında toplumun gözünün önünde yaşanıyor. Ama biz yetişkinler, fark etmediğimizde ya da sessiz kaldığımızda, çocuk yalnız başına mücadele etmek zorunda kalıyor.
Dayanıklılığın İlk Çemberi: Aile ve Toplum
Duygusal dayanıklılık, bir çocuğun sorunlar karşısında ayağa kalkabilme gücüdür. Bu güç, sadece ailede değil; mahallesinde, okulunda, sosyal çevresinde de şekillenir. Toplumda sık gördüğümüz bir tablo vardır: Küçük bir başarısızlık yaşayan çocuk hemen etiketlenir. “Yapamadı, zayıf kaldı, çalışkan değil…” Bu tür ifadeler sadece sınıfta değil, bazen sokakta, akraba toplantılarında, hatta sosyal medyada yankılanır. Çocuk bu etiketlerle büyüdükçe, kendine dair algısı da bu kalıplarla şekillenir.
Oysa dayanıklılığı geliştirmek için ihtiyaç duyduğu şey tam tersidir: Fırsat, teşvik ve değer. Çocuk ne kadar hata yapma hakkına sahipse, o kadar güçlü öğrenir. Ne kadar çabasını takdir eden bir çevrede büyürse, o kadar cesur olur.
Kültürel Dokunuşların Önemi
Her toplumun kendine özgü değerleri vardır. Bizim kültürümüzde paylaşma, yardımlaşma, misafirperverlik gibi kavramlar çok güçlüdür. Çocukların bu değerlerle büyümesi, sadece fertsel dayanıklılıklarını değil, toplumsal dayanışma bilincini de artırır.
Bir mahallede yaşlı bir komşunun torununa ders çalıştırması, bir akraba ziyaretinde büyüklerin küçüklere sabırla hikâye anlatması, okulda öğretmenin sınıfın ortasında öğrencilerin çabasını öne çıkarması… Bunlar küçük gibi görünen ama çocukların iç dünyasında kök salan deneyimlerdir. Dayanıklılık işte bu ortak kültürel paylaşımlarda da büyür.
Sessiz Tanıklar ve Toplumsal Sorumluluk
Zorbalık örneklerinde sık gördüğümüz gibi, olay sadece zorba ve mağdur arasında kalmaz. Çoğu zaman kalabalığın sessizliği, zorbalığı besler. Tıpkı sokakta haksızlığa uğrayan birine gözlerini çevirip yürüyüp giden kalabalık gibi. Çocuklar da okul koridorlarında aynı refleksi gösterebilir. Toplum olarak öğrenmemiz gereken şey, sessiz kalmanın da bir tavır olduğudur. Çocuğa erken yaşta “haksızlığa karşı ses çıkarmak kaybettirmez, aksine güçlendirir” mesajını vermek, sadece fertsel değil toplumsal dayanıklılığın da temelidir.
Güvenli Liman: Değerler
Bir toplumun çocuklara sunduğu değerler, onların en büyük kalkanıdır. Onur, saygı, adalet ve şefkat… Bunlar sadece soyut kavramlar değil; günlük hayatta davranışlara dönüştüğünde çocuk için birer koruma alanına dönüşür. Bir okulda farklılıklarıyla dalga geçilen çocuk yerine alkışlanan çocuk olduğunda, Bir mahallede herkesin tanıyıp selam verdiği çocuk olduğunda,Bir toplumda küçüklerin sözü dinlenip fikirlerine değer verildiğinde, o çocuk kendini güçlü hisseder. Çünkü bilir ki yalnız değildir.
Sonuç: Birlikte Büyüyen Güç
Çocuğun kalbine dokunmak, sadece ailelerin değil; hepimizin sorumluluğu. Bir öğretmenin bakışı, bir komşunun sözü, bir akrabanın desteği, hatta bir yabancının incitmeyen tutumu… Bunların hepsi çocuğun dünyasında iz bırakır.
Unutmayalım: Dayanıklılık, sadece bireysel bir özellik değil; toplumsal bir mirastır. Çocuklarımızı güvenli, değer veren, saygılı bir çevrede büyütmek, onların geleceğe sağlam adımlarla yürümesi için en güçlü yatırımdır. Çünkü gerçek güç, korkutarak değil; değer vererek, sahip çıkarak ve birlikte durarak büyür.
Çocuk Gelişim Uzmanı ve Aile Danışmanı Reyhan TURAN KARAER